Quantcast
Channel: Şarap ve Peynir
Viewing all 90 articles
Browse latest View live

Neden suçluyu hemen ilan ettik?! Çünkü ZAMAN YOK!

$
0
0


Dün gece haberi aldığımda attığım ilk mesajlardan biri:

"Şili'deki madende 69 gün mahsur kalan işçiler için "Biz 3 günde çıkarırdık. Ehi ehi" demişti zamanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer...2 gününüz kaldı EY HÜKÜMET!"

Bir arkadaşım:

"İşçiler yürüyecek diye panikleyip ortalığı ayağa kaldıran sizler!!!! İşçiler ölüyor, şimdi nerdesiniz?????????????????"

Twitterdan:

"Nerede o uzun adam.? Nerede o dünya lideri.? Hani Türkiye çok gelişmişti.? Hani Türkiyede kaza oranı çok düşüktü.? Hani sizin o vicdanınız.?"

Yine twitterdan:

"Keşke işçiler yürümesin diye alınan önlemler kadar işçiler ölmesin diyede önlemler alinsaydı"

ve benzeri...bunun gibi yüzbinlerce mesaj..müthiş bir öfke!

Böyle değildik biz, neden böyle olduk?...en azından beklerdik kurtarma çalışmaları bitsin, cenazeler kalksın vs...

Şimdi ne oldu bize daha baştan suçluyu ilan ettik ve intikam hırsı ile yanıyoruz? Çünkü tüm suçu üstlendiler! Nasıl mı?

2002'den beri ülkenin tüm servetini yandaşları ile ortaklaşa yağmalayan, "millet" dediği halkını sistematik şekilde sömürmek için organize ve tek bir merkezden yönetilerek çalışan şebekenin kaçış noktası kalmadı, suçu atacak hiç bir farklı odak bırakmadı. Kitle iletişim silahlarından sabah akşam "Yeni bir Türkiye!" kurdukları yalanını pompalayıp durdular. Onlara göre bu "Yeni Türkiye!" refah içinde, özgür, demokrat, eskinin yolsuzluklarının olmadığı, ayrımcılığın olmadığı, çalışıp çabalayan, şirketlerin güven içinde çalıştığı, ekonominin büyüdüğü, işsizliğin olmadığı şahane bir ülkeydi. Bu ülkenin tüm eski ekonomik oyuncuları devre dışı bırakılmıştı. Tüm büyük ihaleler, yeni ortaklarla beraber yapılıyordu. Üstelik tüm etik değerler gözardı edilerek. Eski oyuncular ihaleleri kazansalar bile ihaleleri iptal edip kendi arkadaşlara peşkeş çekilerek yapıldı devre dışı bırakma operasyonları. Yağma paylaşımının daha hızlı ve etkin olabilmesi için işçi haklarını nerede ise sıfıra indiren, işçileri sosyal devlet şemsiyesinden çıkartıp, tek amacı kar olan insafsız patronların kucağına atan taşeron sistemine geçildi. Büyük şirketlerin nerede ise tamamı regülasyon veya maliye kıskacına alındı. Şantajla, tehditle en kritik pozisyonlarına çetenin havarileri yerleştirildi. Alo Fatih'ler, telekom, finans ve inşaat sektöründeki bakan, müsteşar soyadlı yüzlerce akraba, eş, dost vs. bu yağma düzeninin harçları olarak görev yaptı.

Egemenlerin güdümünde olmayan ve tehdit olarak gördüğü sokak hareketlerini yaftalamak kolaydı. Tamamı vandal, CHP tarafından kışkırtılan çapulcu, anarşist, ateist vs olarak damgalandı yalaka medya tarafından, oldu bitti. En büyük yağma ortağı cemaat ile arası bozulduğunda, aynı medyayı kullanıp onu da paralel, vatan haini, haşhaşi filan yaptı. O ne derse inanan saf bir kitle vardı zaten bu ülkede. Ülkenin gerçekten özgür olduğunu filan sanıyordu bu kitle. Bunu twitter'ın, facebook'un yasak olduğu, dünyanın hapisteki ve işinden kovulan gazeteci sayısının en çok olduğu, başbakanın bizzat adalet bakanını arayıp davalara müdahele ettiği ve bundan gocunmadığı bir ülkede yaşarken kabullenebilecek kadar saf ve iyiniyetli bir kitleydi bu. Lakin...


İş kendi yağma ortağı sermaye odaklarının su kaynatmasına gelince ne yapılacaktı? Daha bir kaç yıl önce düğün dernekle, bakanlar tarafından gururla açılan bir tesiste, dünyanın en güvenli madenlerinden biri olduğu iddia edilen bir yerde dünyanın en büyük madencilik facialarından biri yaşandı. Yüzlerce işçi can verdi. Üstelik sürekli "Eski pis Türkiye!"nin hükümdarı olarak lanse ettiği, oysa ikinci dünya savaşından sonraki 3 çeyrek asırlık dönemde sadece bir kaç yıl iktidar olmuş bir parti, yani CHP, daha 15 gün önce Soma hakkında araştırma önergesi vermişti. İktidar ise hiç iplemeden red etti, yağma ortaklarını gayet özgüvenli şekilde savundu. O sırada 700 bin liralık saatlerin aslında ne kadar alın teri, haklı kazanç olduğu anlatılmalıydı millete. Özetle kaçacak en ufak deliği kalmamıştı çetenin. Bu sefer suçlu en başından belliydi. Öfkemizin hedefinin belli olmasından daha doğal bir şey yoktu.

Ha bazı yavşaklar akıl ve vicdan sınırlarını paramparça edip, yakalık konusundaki kendi çukur dibi çıtalarını daha da indirecek hamleler yaptılar. Kimi "Gezi öncesi sabotaj!" dedi, kimi "CHP laf olsun diye vermiş canım o önergeyi, ehi ehi!" dedi pişkin pişkin. Bunları kendi kitlelerinde bile ciddiye alacak kimse olmamalıydı ama oldu, olacaktır da ne yapalım. Sistem sapkın vatandaş modeli üretmeye uygundur ve çatır çatır üretmektedir.

Aslında olan şudur!

Devlet öldürmektedir! Eskisi yenisi farketmez! Öldürür!

"Eski Türkiye!" faili meçhuller ile, abartılı milliyetçiliğinin körüklediği terör ile, çarpık sağlık sistemi ile öldürürdü.

"Yeni Türkiye!" sokakta özgürlük mücadelesi yapan çoçukların gaz fişeği, polis copu ile can verdiği, yolda yürüyen vatandaşların, alakamız olmaması gereken bir ortadoğu savaşının kaçak bombaları ile parçalandığı ve açlıkla tehdit edilen işçilerin sömürüle sömürüle öldürüldüğü yer oldu.

"Eski Türkiye!"'de dağa çıkanların çoğu PKK tehditi yüzünden, yakınlarını düşündükleri için çıkarlardı.
"Yeni Türkiye!"'de dün kurtulan bir madenci tanesi "Yine ineceğim madene, banka borcum var" dedi.


Özetle insanları ölüme ikna etmek için hep bir tehdit yaratıldı. "Yeni Türkiye!" nin ölüme ikna yöntemi ekonomik esaretti. Suç meydandadır, suçlu iyice ortadadır! Dimdik durmaktadır, hatta suçu ile övünmektedir. Ölümleri ekonomik gelişmenin kaçınılmaz sonucu, kader filan diye anlatacak kadar normalleştirmiştir. Nerede ise "Çalışıyoruz, ondan ölüyorsunuz. Ne güzel işte!" diyecek kadar manyaklaşmış bir irade söz konusudur. Bizler "Gelişmiş ülkelerde böyle kazalarda insanlar istifa eder!" cümlesini kuracak kadar boşa enerji harcama dönemini geçtik. Ölenler için uzun uzun ağıt yakacak zamanımız da yok! Suçlu cezalandırılmalı! Ardından devletin öldürmediği bir ülke kuracağız...Her şeyi ile tertemiz, aydınlık. Tek bir can verilmesine dahi sabrımız kalmadı, acelemiz var!

SEN ANLAYASIN DİYE SENİN DİLİNDEN: YILMAZ ÖZDİL'İ YE-DİR-ME-YİZ!

$
0
0
Bu yazının sonunda, belediyeye inşaat işi yapan bir firmanın, işçilerini Ankara mitingine götürmezse başına gelecekler yazılıdır.



Oyun bellidir...

Tek ve mutlak suçlu sensen...

Yüzlerce garip emekçinin katili bizzat SEN isen...

İnsanlar yumruklarını sıkmış, kanlı ve yaşlı gözlerle üzerine geliyorsa...

Hemen bulursun bir cambaz,  "Aaaa, bak bak ne yapıyor!!!" diye bağırırsın.

Sonra vınnnn!

Yemezleeeer! Artık yemezler!

Peşin hükümlü biri olmadığımdan Yılmaz Özdil'in malum konuşmasını 3 defa dinledim:

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/192470/yilmaz-ozdil-soma-faciasi-mustehaktir

Bu da eleştirilere cevabı:

http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/73237/Yilmaz_Ozdil_den_canli_yayinda_sert_yanit.html

Acaba bu hırsız ve katil çetesinin duyduğu, benim duyamadığım farklı birşey var mı diye tekrar tekrar dinledim.

E yok...Yılmaz Özdil her zamanki sarkastik tutumuyla gayet yerinde ve sert bir eleştiri yapmış...

RTE'nin "Fıtratında var!" duyarsızlığının erişebileceğini noktayı işaret etmiş!

Açlıkla tehdit edilen kitlelerin zorla mitinglere götürüldüğünde...

O insanları meydan meydan, miting miting sürükleyip, gazetelerine kapak fotoğrafı çıkartmak için konu mankeni yapanlar...

O konu mankenleri ölürse "doğaldır" hatta "müstehaktır!" derler!

Onlar onun kölesidir! Onun 700 bin liralık kol saatinin, eritilememiş 30 milyon eurosunun bal arısıdır! Üflersin kaçar, geriye leziz bal kalır!

Ülkeyi koskoca bir  köle plantasyonuna çevirmişler! Kölelerle uğraşsın diye başlarına  kahyalar koymuşlar! Kahya kırbaçlıyor "Çalış!" diye, bunlar pürosunu tüttürüyor çiftliğin balkonundan!

3-5, 10-20 hatta 100-200 köle ölmüş ne olacak? Daha onmilyonlar var aga!







ÖLMEK KÖLELİĞİN FITRATINDA OLUR! MADENCİLİĞİN DEĞİL!

Yılmaz Özdil bunu anlattı arkadaşım!  Özdil o hastalıklı aşağılık zihniyetin varabileceği, hatta vardığı noktayı anlattı!

15 yaşında çoçuğun arkasından rahmet okuyamayıp, mezarına konan cam bilyeye laf eden zihniyeti anlattı!

Kabataş'ta gaz, toma suyu yemeye insanlardan, türbanlı bebekli kadınların üzerine işeyen sado mazo psikopat bir grup çıkarabilen omurilik soğanlarını anlattı!

CHP'ye boş sallamak için anca ikinci dünya savaşı öncesinden malzeme çıkarabilenlerin, suçlarını normalleştirmek için ortaçağa kadar dönmesini anlattı!

O senin bir telefonla kovdurabildiklerinden değil! O yüzden kürsüden tehdit ettin! Anca oradan "kovun" dedin! Çünkü orada sana telefonlar kapalı!

Daha önce de yaptın, hep yaptın, hep yapacaksın...sen bizzat insanları ezen ve bunu herkese gösterenlerdensin!

Sen anca yüreklere korku salarak ayakta duransın!

Aynısını Cüneyt Özdemir'e yaptın, tutmadı!

Bekir Çoşkun'a yaptın, tuttu sandın ama eskiden daha büyük oldu, dev oldu!

Yandaş basın aşağılıkları ise benim yazımı da aynı mantıkla kirletmeye kalktılar yine. Kölelik düzenlerini ortaya çıkardık diye, açık açık yazdık, çırılçıplak ortaya koyduk diye...

Geçen haber geldi, şu yandaş paçavralardan birinin yazarlarından biri, suçu sahibinden uzaklaştırmak için yine benim yazımdan bahsetmiş leş kalemiyle...

"Onlar zaten ölen işçileri kısa boylu, cahil görüyordu" filan demiş, benim yazıyı refere etmiş!

Bakın ne diyeceğim size paralı KÖPEKLER!

Bu çiftlik daha fazla zulüm kaldırmaz!

Kölelerin yumrukları sıkılı! Boş anını kolluyor kahyaların!

Ateş bir yandı mı kimse söndüremez bu çiftliği! Kemiklerine kadar yanar herkes!

Siz yol yakınken...

Diz çökün bu milletin önünde!

O kömür ve can suyuna bulanmış botlarını öpün!

Halk affedicidir! Aman dileyene kılıç indirmez! Size benzemez!

O yüzden şimdiden AF DİLEYİN! Hesap günü KURTULMAK için SON KÖMÜR VAGONU budur!

...


Şimdi "AKP Mitinginde bir Çapulcu" başlıklı yazıma gelen yorumlardan birini koyuyorum buraya. Yazıda Ankara mitingine zorla götürülen 65 işçiden bahsediliyor. Yazı makara ile değil, gerçek "BAKARA" ile bitiyor:


"Yazılanların bir çoğu gerçektir,evet belki hepsi değil ama büyük bir çoğunluğu ZORLA götürüldü,belediye görevlisine yanında 5 kişi getirmek mecburi diye dayatılıyorsa o adam nasıl gitmesin,ekmeğinden mi olsun kardeşim...Benim abilerim Ankarada asfalt şirketi sahipleri,hatırlarsınız Esenboğa'da tayyipi karşılamak için binlerce insan yığılmıştı ve buna yandaşları "sevgi seli" demişti ya,işte o öyle değildi aynı şimdiki gibi...abimler belediyeden ihale alıyorlar ve onun işini yapıyorlar, pat telefon geliyor, Esenboğa'da başbakanımızı karşılamak için buluşuyoruz gelmeniz mecburdur yanınızda en az 5 kişi getireceksiniz. Abim karşı çıkıyor kesinlikle katılmayacağını söylüyor ama bunun üzerine tehdit alıyor katılmazsanız makinelerini çekeceğiz diyorlar. Abimler 65 tane işçinin vebalini taşıyor, onların işsiz kalması demekti bu, 65 tane ailenin mağdur olması demekti bu...bunun verdiği vicdani ağırlıkla havalanına gidiyor eşlerini de alarak gidiyorlar, abim annemi arıyor AĞLAYARAK benim kendime saygım kalmadı diyor ama mecburdum diyor...Ve bunu yaşayan kim bilir ne kadar insan var....Ne hakkınız var bu kadar insanı bu duruma sokmaya soruyoruuuummmmmm. Diktatörlük değildir de nedir bu???? Özgürlük mü bu??? Başbakanınıza aşık olanlar sevenler hatta (haşa) tapanlarınız var ama orda gördükleriniz sizi yanıltmasın aynen yukarda yazılanlar gibi EKMEK derdine düşmüş vatandaşlarımız MECBURİYETTEN gidenler var...Onların hakkını da bizim hakkımızı da çalıyorsunuz! --------- Şeytan sizi fakirlikle korkutur, sizi görünür görünmez çirkinliklere sürükler. Allah ise size kendisinden bir bağışlanma ve lütuf vaat eder. Allah, Vâsi'dir, Alîm'dir-----BAKARA suresi, 268. ayeti"

Bir Gerilim Hikayesi - İlber Ortaylı ile Söyleşi

$
0
0
Kabul etmek lazım, kendimizi zavallı hissettik...

Bir insan her şeyi bilebilir mi?

Yanlış anlamayın, Uluç kardeşler tadında değil, gerçekten "Bilmek".

Böyle yüzlerce yıl önüyle, sonrasıyla filan...

Bir "-mış" lı dedikodu kipinde değil, "zaten öyledir o, babası da öyleydi!" kesinliğinde.

İlber Ortaylı fazla bilmesi ile bilinen, saygı duyulan, sevilen, bazılarının da sevmediği özel bir karakter.

Bir söyleşi için gelmiş sağolsun Maslak'a. Davet edenlere de teşekkürler.

Heybetli biri...ama kimse onu "uzun adam", "heybetli adam" filan diye bilmiyor...

E normal, onu anlayacak kadar bilgili kimseler önemli olanın ne boy, ne soy olduğunu çok iyi biliyor.

Önemli olan huydur huy! ;)

Şimdi söyleşisinden notlar:

"Türkiye solu beceriksizdir! 89'da Türkiye ile SSCB karşılıklı olarak arşivlerini açıyorlar. Arşivlerde aynı zamanda gereksiz görüldüğü için imha edilmiş, çöpe atılmış dökümanların listesi de var. Bizimkiler bir bakıyor TKP'nin tüm evrakları çöpe gitmiş. Hiiiç önemsememişler çalışmalarını. Anlayın işte!"

"1970'lerde kapitalistler "Avrupa Birliğine girmeyelim!" derdi, şimdi ise tam tersini söylüyorlar. Bu toplumsal zekamızın olmadığını gösterir. Bu çelişkilere düşmemek için tüm yazılı arşivler taranmalıdır. Sözlü tarihe dayanarak ayakta kalamazsın. Hele sözlü tarihe dayanarak tarih hiç yazamazsın. O dedikodu olur."

"Anadolu kasabasından tarihçi çıkmaz çünkü oralara iyi eğitim veremedik."

"Milletler Cemiyetinin kuruluş amacı büyük devletlerin küçükleri yemesini önlemekti. O yüzden ülkelerin kendi içlerindeki soykırımlara hiiiiç karışmadılar"

"İskoç eteği denen şey uydurmadır."

"Ulubatlı Hasan yoktur. Ama bir şekilde o savaşta bulunan ve adı Hasan olan bir Ulubatlı elbet vardır."

"Destructive (Yıkıcı) tarihçilik çok yaygın yapılırdı zaten. Ama şimdi bunu siyasal partiler, iktidarlar yapmaya başladı."

"Şehzadelerin öldürülmesi dönemin gereğidir."

"Ayasofya'nın müze yapılması kararındaki Atatürk imzası gerçektir."

"3.Köprünün ismi Alevilere değil, İran'a bir mesaj."

...ve en önemlisi:

"Tarih dilim dilim anlatılmaz!"

Burası benden:

Yani kürsüye çıkıp, eline bir gazete manşeti alıp "İnönü Hitler'le görüşmüş! Bakın işte Faşistmiş!" denmeeeez..."70'lerdeki benzin kuyruklarını görüyor musunuz? Bunlar işte böyle kıtlık getirdiler!" denmeeeez

O zaman tarihi manipüle etmiş olursun. Hitler ile görüşen İnönü, Hitler'in yanında savaşa girmedi...Hatta savaşın sonunda göstermelik te olsa Almanya'ya savaş açtı. Manyak, azgın bir diktatörün, genç ülkemize saldırmasını önlemek için müthiş bir diplomasi yürüttü. Sağolsun.

70'lerdeki benzin kıtlığı, OPEC ülkelerinin arzı kısıp, dünyayı ekonomik felakete sürüklemesi yüzünden oldu ve küresel bir olaydı. Hatta Amerika o kadar bunaldı ki az daha Suudi Arabistan'ı işgal edecekti. Mal Ortadoğu liderleri dünyanın ekonomik olarak çökeceğini son anda anlaması ve arzı açması ile kriz son buldu.

vs vs...

Bu arada fena küfür ediyor...

Kadınları genelde sevmiyor...

Ama özel biri.

Cumhurbaşkanı olur mu...ıh ıh! Keyfini bozmaz.

Ayrıca bu toplum ona hazır değil...arada uçurum var.

Bu arada hakikaten "çok cahiliz"

:)

Bir Sene Önce...Dolmabahçe Faciasının Tatil Günü Gibi Göründüğü Günler

$
0
0
Geçen sene 1 Haziran'da, yani bir milyondan fazla insanın Gezi parkını özgürleştirip, kurtardığı gün, Beşiktaş ve Dolmabahçe'de yaşanan facianın içindeydim. Olaylarla ilgili yazdığım yazı o dönemde, medyanın üç maymunsu tavırları yüzünden, alternatif bir bilgi kaynağı olarak onbinlerce kez paylaşıldı, okundu. Yurtdışında çalışan, yaşayan vatandaşlarımızın çabaları sayesinde yazı CNN International'ın sayfasında yayınlandı, bir çok kaynak tarafından referans gösterildi ve gösterilmekte.

Sonrasında yazılanlardan çok daha acılarını yaşadık, dinledik, okuduk. Gencecik insanları, oyun çağındaki çoçukları mezarlara koyduk. Açıkcası o gün yaşadıklarım(ız) adeta bir tatil günü rahatlığında kaldı. İktidarın kontrolsüz kendini koruma refleksi ile (çünkü iktidarı kaybettikleri an hepsi en ağır suçlardan yargılanacaklar ve hüküm giyecekler) müthiş bir kutuplaştırma politikasına sarılması, ülkede yaşam tarzı, mezhep, siyasal parti tercihi vs hemen her zeminde insanların birbirlerinden kopmasına neden oldu. Bugün herkesin kendi ülkesi var.

Olsun...Bunu yapanlar elbet bir gün hesabını verecekler...Onlara dayanan, kişisel çıkar uğruna destekleyen, günü kurtarmak için geri kalanları "vatan haini" ilan edecek kadar alçalanlar ise...neyse...onlar her dönem alçaldı...yaşayacağız yine onlarla, ne yapalım.

Ben yine de bu yazıyı bu gün bir kez daha yayınlıyorum...Unutulmasın diye...Unutulmasın ki, bir daha asla yaşanmasın diye...

Okuyun özgürlük dostları


Dolmabahçe gerçeği!

ORADAYDIM...

Dün akşam Dolmabahçe'de yaşanan katliam girişimi Türkiye’nin karanlıklar tarihine geçti...

O ağaçlı yolu bilirsiniz...Bir tarafı saray duvarı bir tarafı askeriye...

İşte sağı solu yüksek duvarlarla kapalı, kaçışı olmayan öyle bir caddedeki 50 bin silahsız insana, iki TOMA desteğinde yüzlerce portakal gazı sıkıldı...veya ismi her ne ise...

Bu gaz cumadan bildiğimiz alıştığımız seviştiğimiz biber gazı değildi...

Ben ciğerini kusan gördüm...

Sisin suyun arasında sürünüp salya sümük ağlarken sağlam kalan tek kolu ile üzerine nişan almış Robocopa dur diyeni gördüm...

Genci yaşlısı yüzlerce insanın emeklerken "Limoonn! İlaaaç!" diye ağladığını gördüm...

200 metre geride o iki canavar gibi uluyan, ejderha gibi su sıkan TOMA geçemesin, insanları ezmesin 
diye eller kanayana kadar kaldırım taşı söküp barikat yapılmasını gördüm..görülmemiş bir imece ile dakikalar içinde...aksırarak kusarak ağlayan insanların gözyaşlarının damladığı kaldırım taşlarından koca bir set yapıldı...

Canavarı durdurmadı...

Yedik suyu, yedik gazı...

Ve anladımki o gaz su ile birleşince bir işkence aleti oluyor...

Tüm vücudum bir fırındaydı sanki...yandım kavruldum...

İnsanlar birbirine dokunamaz yardım edemez hale geldiler...

Yüzlercesi ile beraber kaçtım swissotelin arasından...

Aşağıda TOMA'ların sokak ışıkları ile iyice sarılaşan sisli caddede stada doğru ilerleyişini görebildim...onbinlerin üzerine su fırlatarak...

Tomanın arkasına saklanarak yürüyen 10-15 Robocobun nefes almadan aralıksız gaz sıkışını, nişan alarak sıkışını gördüm...

Spielbergin "Dünyalar savaşını" bilir misiniz?

Hani limandaki feribotlara gitmeye çalışan insanların arkasından saldırmıştı o devasa uzaylı gemisi...yok etmek için...işte o kadar bilimkurguydu herşey...

TOMA höykürüşlerini, gaz silahlarının aralıksız patlamalarını, insan çığlıkları bastırıyordu...gittikçe uzaklaşan acı dolu çığlıklar...

Kimse fotoğraf çekemedi...yaşam söz konusu olunca feys twitter teferruat oluyor...
Sonra gözüm kapandı...Yaklaşık bir saatlik acılı bir körlük yaşadım...gözümün içine limon sıktım sadece yine görebilmek için...

Sıkmayın...çok fena...

Pert oldum...faydam kalmadı

Akaretlerde aşağıdaki olayın vahşetini duymuş, barikatları kurmuş binlerce ürkek bakışlı insanın arasından elime dökülen sütlerin, yüzüme sıkılan talcidlerin geçici ferahlığı ile kaldırımlara tutuna tutuna çıktım Nişantaşına...

Ben şanslıydım...kolu çıkanlar...bacağı kırılanlar...kafası kanayanlar...ıslak olduğu için gazla beraber vücudunu yakan tişörtünü parçalayıp atanlar...

Eve geldim...gözüm açıldı...duşa girdim...girmez olaydım

Bildiğin gaz tüttü vücudum...yine gitti gözlerim ciğerim...kavrulmak cabası...

Şu an yatağımdayım ve hala yanıyorum...duş yapmam lazım ama korku saldı içimi...ya yeniden tütersem...ayaklı gaz fişeği gibi olduk...


Dün Dolmabahçe benim ömrümdeki en özel andı...kalbimdeki madalya oldu

Gezi İşe Yaramadı Diyenlere CEVAP!

$
0
0
Şöyle "Aman ne oldu o kadar yüründü, ölündü de canım? Bitti gitti işte! Bir şeye bağlanmadı" diyen arkadaşlarımız var ya...

Şimdi hazır mısınız o ağaçlar neler yaptı?

Kemerinizi bağlayın, arkanıza yaslanın!

Gezi olmasa biz basını hala özgür, bağımsız, tarafsız filan sanacaktık. Ağzımızın içine fişek sokulurken belgesel gösteren kanalları öğrendik. Milyonların toplandığı Taksim'de, "bir kaç yüz kişi toplandı" diye yazan gazeteleri öğrendik. Aynı gün aynı manşeti atacak kadar zincirlenmiş, aşağılık gazeteci kisvelerini gördük! Geziden sonra işinden kovulan yüzlerce gazeteciyi gördük!

Gezi olmasa biz devletin hep doğruyu söylediğini sanacaktık! Gözümüzün içine baka baka, "Taksim etrafındaki bariyerleri kaldırında trafiği açalım, valla girmeyeceğiz geziye" dedikten 4 gün sonra onbinlerce polisin Geziye, üstelik içeride yüzlerce anne toplanmışken, saldırdığını gördük. Kabataş'ta olmayan bir Sado Mazo ilişki yalanını bizzat Başbakan'ın defalarca söylediğini, hatta yalan olduğu ayan beyan ortaya çıktıktan sonra söylemeye devam ettiğini gördük! Devletin 90'larda Güneydoğu'da yaşananlar hakkında bize söylediklerinin yalan olabileceğini bir anda anladık! İyiki anladık!

Gezi olmasa dünya hala bu faşist manyakları demokrat filan sanacaktı! Askeri vesayete karşı yürüttükleri mücadelenin sadece demokrasi sevdasından dolayı olduğuna inanmış bir sürü ebleh Avrupalı, işin arkasında yatan o korkunç amaçları anladı! Dini hassasiyetli bir demokrasinin olamayacağını anladı! Türkiye'nin ılımlı islam denilen ve dünyada hiç bir örneği olmayan uydurma, daha doğrusu bir "keşke olsa,  ideolijisinin rol modeli filan olmadığımızı anladı! Şimdi bu tiplerle aynı karede görünmemek için her şeyi yapıyorlar.

Gezi olmasa bu ülkeyi yönettiğini iddia eden kişinin nasıl egoları, kompleksleri olduğu görülmeyecekti! 14 yaşındaki bir çoçuğa rahmet okuyamayacak kadar vicdansız biri olduğunu bilinmeyecekti! Annesini yuhalatacak kadar sorumsuz olabileceğini hiç bilmeyecektik! Bizi bir insanın yönettiği sanılacaktı!

Gezi olmasa Amerika Tayyip'i çizmez, o zamanda 17 Aralık olmazdı. 17 Aralık olmasa, en kötümser insanların bile tahminlerinin çok ötesinde bir yağma çetesi tarafından yönetildiğimiz billinmeyecekti! Bu ülkenin zenginliklerinin nasıl 3-5 kişi tarafından paylaşıldığını bilinmeyecekti!

Gezi olmasa kimse koyu dindar biri ile bir ateistin yanyana günlerce oturup sohbet edebileceğini bilemeyecekti! Abdullah Öcalan ile Atatürk posterlerinin yanyana durabildiği bir özgürlük ortamı olabileceğini düşünemeyecekti! Gaylerin, lezbiyenlerin de etten kemikten olduklarını anlamayacaktı! Her kesimden, her inanıştan insanın yanyana, çatışmadan, lokmasını paylaşarak oturabileceğini bilmeyecekti!

Gezi olmasa bu ülkede hala adalet var filan sanacaktık. Kameraların önünde insanların kafasına kurşun sıkıp öldüren polislerin, takma bıyık ile elini kolunu sallaya sallaya dolaşabildiğini bilmeyecektik. Esnafla polis elele 18 yaşındaki çoçuğu tekme tokat öldürdükten sonra devletin ulu valisinin "Göstericiler polise laf gelsin diye kendi arkadaşlarını öldürmüş" diyebilecek kadar aşağılık olduğunu bilmeyecektik!

Gezi olmasa egemenlerin yüreğinde bu halk tarafından cezanlandırılmak korkusu olmayacaktı! Her gittikleri yere 2000 koruma ile gitmeyeceklerdi! Yediklerini içtiklerini 4-5 kişi tadıp test etmeyecekti! Halkın arasına normal insan gibi karışabilmeye devam edebileceklerdi! Her görüldükleri yerde yuhalanmayacak, pislik muamelesi görmeyeceklerdi!

Ve asıl önemlisi!

Gezi olmasa böyle manyak, faşist, hırsız, ahlaksız ve vicdansız bir iradeye hala geniş kitlelerin destek verilebileceğini hiç bilmeyecektik! Hala "milli irade" denen şeyin her şeyin üstünde ve yanılmaz olduğunu sanacaktık! Halkın tamamının kendi günlük çıkarları uğruna değil ülkesinin geleceği için oy verdiğini filan sanacaktık! Halkın algısının bir "Allah", bir "Peygamber" kelimesi ile yönlendirilemeyeceğini sanacaktık!

Gezi olmasa...

Türkiye'nin bir UMUDU OLMAYACAKTI!




Neve Şalom'u Dinlemek

$
0
0


6 Eylül 1986

Dumanı tüten silahını, tahta sıraların arasında boylu boyunca, yüzüstü uzanmış inleyen Yahudi kadına çevirdi...

50'li yaşlarında saçlarına henüz aklar düşmüş ve yaşasa annesi yaşında olacak bir kadındı can cekişen.

Sonbaharın ruhuna uygun bir beyaz hırka almıştı sırtına...daha doğrusu iki dakika öncesine kadar beyaz olan...

Biraz önceki patlama yüzünden üst kattaki kadınlara ayrılmış yerden fırlamıştı...

Zemin kattaki sıraların arasına düşerken, uzun ve kırık bir tahta plaka, kaburgalarının arasından girip sırtından çıkmıştı...

Şimdi sırtı baştan başa yarılmış kadın, son duasını ediyordu...Beyaz hırka artık kıpkırmızıydı.

Arap genci bir an için duraksadı...Yerde ruhunu vermek üzereyken son duasını mırıldanan bu kadın?...

Filistin'deki çoçukluğuna döndü bir an...

Kendisi 4 yaşındayken dizanteriden ölen annesinin siyah beyaz silüeti geldi gözünün önüne...

Sırtı dönük...kızgın sacın üzerine ekmek hamuru sererken...

Beyaz örtüsünün yarım yamalak kapattığı kumral saçlarını gördü.

O keskin Arapça sesle dağıldı görüntü!

"Said! Ne yapıyorsun?! Hadi oyalanma!"

...

2 Haziran 2014

Sokağın üzerindeki ana kapıdan giriş olmaması garip gelmişti...

Sonra o ana kapıdan neler yapıldığını hatırlayınca hak verdim.

Güvenlik...güvenlik...xray...monitörlü bekleme odası vs...

Ama tüm güvenlikler zarif, kibar. Yaptıkları işin ciddiyetinin farkındalar.

Bekleme salonunda Riva arkadaşları ile selamlaşıyor. Ayaküstü tanışma, sohbet, gayet sosyal bir ortam.

Hafif labirentimzi sağ sol, yukarı aşağı sapmaları sonrası giriyoruz salona...pardon sinegoga...

O tahta sıralar...hepsi gıcırdıyor...nasıl dinleyeceğiz piyano resitalini?

Oturunca bakıyorum detaylıca...sade, hoş bir ortam...ibadethane işte.

Aynı topraklardan çıktığı için mimari açıdan camiden farkı yok.

Sadece oturmalı düzen, kilise benzeri.

Tahta sıraların ayak boşluğu 35 - 40 santim...yukarıdaki balkonlar 4-5 metre yükseklikte...

Haham'ın durduğu yerin, ki ben orası tahmin ediyorum sadece, çünkü hiç ayine gitmedim, hemen arkasında kocaman bir Davud Yıldızı...önünde piyano...duvarlarda tavanlarda abartısız süslemeler...

Aydınlık, ferah ortam...bir de kocaman bir demir avize...

"Şak! Şak! Şak!"

Konstantin Lifschitz, ünlü Rus virtüöz sahnede...

...

6 Eylül 1986

Evet kaybedecek zaman yok...Said tetiğe basıyor...klik sesi...ıh ıh...kurşun bitmiş.

Şarjör değiştirirken, Wael kandilleri indiriyor bir bir...

Cesetlerin üzerine dökmeye başlıyor.

"Napıyorsun Wael?"

"Emin oluruz..."

Klik...dolu şarjör yuvasında...

Beyaz hırkalı kadın zorlanarak duasını bitirmeye çalışıyor...

Sağlam tek ciğerine saplanan kurşunlar ile nefesi gidiyor önce...sonra gözleri sönüyor...

2 sıra öne geçiyor Said...iki sıra arasına sıkışmış, boylu boyunca ve üstüste uzanmış 3 beden...üçü de kırklarında...kan gölü içindeler ve birinin hareketli kolu yukarıda....

Bilinçsizce sıkıp bırakıyor avucunu...Sanki, hayali birinin eline tutunmak ister gibi...

Diğer ikisinden inlemeler geliyor...biri ağlıyor ve İbranice bişiler söylüyor...

Şarjördeki kalan tüm kurşunlar üç bedene giriyor... toplamda 2 saniye içinde...

İbranice konuşan çenesinin altından giriyor ilk kurşun...diğer kurşunların acını hissetmeyecek...

Elini havaya kaldıranın eli hala havada...kasıldı...

Said şaşırıyor onun bu haline...şöyle bir etrafa bakıyor...

Duman ve koku çok sert....arkalardaki sıralardan biri elbombası patlaması ile alev almış...

Ama et kokusu ondan gelmiyor.

"Wael? Neden yapıyorsun bunu?"

"Çünkü hakettiler!"

Wael kendi tarafındaki hemen tüm bedenleri tutuşturmuş vaziyette...

Yananlardan bir tanesi hareketlenip, çığlık atmaya başlıyor!

Wael omzuna asılı tüfeğini doğrultuyor...tetiğe basıyor!

...

2 Haziran 2014

Notalar akıyor adeta!!!

Yalan yok...hiç dinlememiştim Lifschitz'i...

Beethoven çalıyor...hem de ne güzel çalıyor...

Dinleyicilerin keyfi yerinde...ama o ses...tahmin ettiğim o ses...

Tahta sıralar azıcık oynama ile gürültülücü şekilde gıcırdıyor...kuvvetli bir iç geçirseniz gıcır gıcır...

Lakin ilginç bişi var...bu müziği bozmuyor, aksine tamamlıyor.

Böyle bir ortamda müzik dinliyorsan bu gıcırtı olmalıydı diyorsun kendi kendine.

Notalar, kubbeden sekerek ulaşıyor kulağıma...

Bütün enerjiyi toplayarak, ateşi, duyguyu taşıyarak.

Amsterdam'da kilisede dinlemiştim Olafur Arnalds'ı...

Akustiği çok çok iyiydi...burada o kadar değil...ama yine de güzeeel...

...

6 Eylül 1986

Etrafa son bir kez bakıyorlar...sıraların arasından gelen küçük kan derecikleri ortada birleşmiş...

Haham'ın kürsüsüne doğru akıyor...onu takip ediyorlar, kürsünün önüne geçiyorlar...

Wael Said'in omzunu tutup sus işareti yapıyor...

Dikkatlice dinliyorlar çünkü görüş çok zayıfladı...barut ve kandil yağı dumanı sarmış her tarafı...

Yanan beden ve sıraların çıtırtısından başka ses yok...

Said dumanların arasında, üstüste düşmüş iki tahta sıranın altında bir şey görür gibi oluyor...

Parlak ve canlı bir çift göz...

Tam o tarafa yönlenmeye niyetlenirken, Wael'in sesi...

"Hadi ver şunları, bitsin bu iş!"

...

2 Haziran 2014

Akıyor notalar...

Benim aklımda ise yazacaklarım...

Mistik bir yer burası...çok kelimeyi hakediyor...

Konserin sonu geliyor...

...

6 Eylül 1986

Biri hariç kalan tüm el bombalarını ortalarına koymuşlar...Karşılıklı diz çökmüş vaziyetteler...

"Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu!"

Pim Wael'in parmaklarının ucunda, el bombası pimsiz vaziyette o bomba yuvasının ortasında...

Said son bir kez bakıyor demin gözünün takıldığı yere...evet...

İki göz...onlara bakıyor...dumanları yarıp geçen bir çift bakış...

Said sakince kafasını Wael'e çeviriyor yeniden...

"Hep böyle acele edersin zaten..."

Bomba yuvası havaya uçuyor!

Wael'in bedeninin üst yarısı tavana fırlıyor...orada et, kemik ve kan parçaları bırakıp yeniden yere düşüyor...

Said'in kafatası bir şarapnel ile parçalanıyor ve beyni içeriden dışarıya doğru fışkırıyor...

Beden'i 3-4, beyni 15-20 metre uzağa savruluyor...

Hemen üstlerindeki koca demir avize asılı olduğu noktadan aşağı çatırdayarak iniyor...yere temas etmeden duruyor...elektrik kabloları, duvar menteşelerinden sağlammış.

...

2 Haziran 2014

"Bravo!"

Alkışlar susmuyor! Kubbenin her bir girintisinde daha da büyüyor her bir alkış!

Selamlamayı yapıp içeri geçen Lifschitz'in hazzını arttırıyor...

Alkışlar tempolu hale dönünce bis zamanının geldiği anlaşıldı...

Yeniden sahneye dönüş ve beş dakikalık muhteşem bir resital daha!

Gözler yaşarmış!

Notalar bilincimi sarmışken kafamı kaldırıyorum...avize?...ne kadar büyük? ne kadar güzel gözüküyor her şey...adeta mistik bir ağaç kökü kemirmiş gibiyim.

...

6 Eylül 1986

Ortalık iyice duman...

Kapı kırılıyor... içeri giriyor 4 polis korka korka...titrek eller tetikte...

O kadar ses, patlama, duman...mahalle polisi böyle şeyler görmez normalde...

Her taraf kan, et, kemik...bembeyaz kesiliyor polisler...

Bir çatırtı!

Üstüste düşmüş iki tahta sıra ayrılıyor...

Toz ve kan içinde bir genç kalkıyor ayağa...

Titrek namlular  hemen ona yöneliyor..."Kımıldama! Kimsin?! Kimsin?!"

"Benim! Gabriel Şaul! Durun ateş etmeyin! Kurtuldum ben! Herşeyi gördüm!"

...

2 Haziran 2014

"Nasıldı?" diyor Riva...

"Fazla yoğundu"

"Akustik nasıldı?"

"Bilmem, iyiydi herhalde..."

...

İstanbul Şişhane'deki Neve Şalom Sinegog'u 6 Eylül 1986 günü Filistinli terör örgütü Ebu Nidal'in iki militanının saldırısına uğradı. Filistinli militanlar 22 kişiyi el bombaları ve otomatik tüfekle katlettikten sonra cesetleri Sinegog'taki kandil yağları ile yaktılar. Ardından kendilerini patlatarak intihar ettiler. Sadırının merkezinden sadece bir kişi, o zaman 21 yaşında olan ve babası ile Sinegog'a gelen Gabriel Şaul kurtuldu. Yukarıda yazılanlar, onun olayla ilgili anılarından yola çıkılarak hazırlanmış kurgular içermektedir.

Neve Şalom'a 1 Mart 1992'de el bombalı saldırı yapıldı. Bir kişinin yaralandığı saldırıda ölen olmadı.

15 Kasım 2003'te, aynı Sinegog ve Bomontideki Beth İsrael Sinegog'u, kamyonetlere yüklenmiş çok miktarda patlayıcı ile ayin sırasında ve eş zamanlı olarak saldırıya uğradı. Aralarında ayindekiler, mahalle sakinleri ve sokaktan geçenlerin de olduğu 27 kişi yaşamını yitirdi.

Saldırıdan sonra Şişhane esnafı, Sinegog'u başka yere taşımayan Yahudi cemaatini eleştirdi. Kamyonetle kendini havaya uçuran El Kaide militanının erkek kardeşi saldırıda müslümanlar  öldüğü için çok üzüldüğünü, müslümanlar ölmese, sadece Yahudiler ölmüş olsa sevineceklerini ancak şimdi sevinçlerinin kursaklarında kaldığını belirtti.

2 Haziran 2014'te ben bir konsere gittim...Neve Şalom'da bir konser.



"Muhalefetin lideri yok abi!" Müthiş Tespitini Yapanlara...

$
0
0
"Yok abi, lider yooook! Böyle kodu mu oturtacak bir lider lazım abi CHP'ye (veya MHP'ye)!"

Nasıl? Herhalde hiç duymasanız 5.000 kez filan duydunuz bu lafı.

Hemen her "Muhalefetin hali" tartışmasının kapanış cümlesidir bu, sonra çay kaşıklarına gider eller, Fener, Cimbom, Ayvalık'taki yazlık filan konuşulur.

 Neymiş bu lider sorunsalı böyle ya?! Ne kadar çözümsüzmüş böyle :)))

Bi de karşı tarafın kendini o lidere dayamış kesimine bakın...

Gazetelerindeki köşelerinden o muhteşem, sağlam iradeli, pes etmeyen, eğilmeyen bükülmeyen liderlerine nasıl methiyeler düzüyorlar öyle?

Onlara göre bu "Uzun adam"ülkenin yıllardır aradığı lider! Aslan parçası! Tek bakışı dağları yıkar! Buğulu sesi yüreklere dokunur! Gözyaşları sel olur! Allah allah!

...diğer tarafta kendi liderlerine bakıp iç geçiren muhalifler.

Biz hastayız biliyor musunuz?

Bildiğin hasta!

Başımızdaki diktatör bozuntusunun tüm otokratik davranışlarını eleştiriyoruz!

Ağzı bozuk diye eleştiriyoruz!

Kendisinkine benzemeyen yaşam tarzlarına saygısız diye eleştiriyoruz!

Şiddet eğilimli diye eleştiriyoruz!

Yargıya hesap vermediği için eleştiriyoruz!

"CHP Zihniyeti", "Darbeci", "Benim milletim!", Sandık", "Din" vb kelimelerden ibaret 100 hanelik bir kelime haznesi var diye eleştiriyoruz!

Sonra bizim liderlerimizde niçin bu adamın özellikleri yok diyoruz.

Biz normal değiliz...Kimse "Ya biz bu özellikleri istiyoruz demiyoruz ki!" demesin!

Eğer Tayyip güçlü bir lider ve muhalefetin de güçlü bir lidere ihtiyacı var diyorsanız aynen bunları istiyorsunuz!

Çünkü yukarıda saydıklarımın hepsi bu millette karşılık buluyor!

Bu millet ağzı bozuk olmayı kendinden sayıyor, çünkü günlük konuşma dilinde her türlü pis küfür var! Girin hadi bir kahveye, 20 dakika oturun, bakın neler duyacaksınız!

Bu millet dul komşu istemez, köpek besleyen komşusunu tehdit eder, Kabataş'ta deri pantalonlu zincirli adamlar var diyince hemen inanır! Yaşam tarzına saygılıymış ha?!

Bu millet yüzyıllardır çiti atlayan koyun yüzünden sülale kurutan kan davalarını başlatmış, dayak yiyen kadına "kıvırtmasaydı orospu!" diyecek kadar vicdansızlaşmış!

Bu milletin "Sonra baktım Çavuşun gözlerine, dedim ki, senin a..nı b...nı s.kerim!" diye mavra atınca karşıdan "helal!" alınan sohbetleri meşhurdur arkadaşım! Ne hesap vermesi?!

Dünyanın en düşük kitap, gazete okuma oranı bu millette arkadaşım! 140 karakter, 14 kelimeyi geçmiyor diye meşhur bu ülkede twitter, o kadar! Neyin kelime haznesi?!

Sonra "Muhalefete bir lider lazım!"...

Sen kendine çoban arıyorsun dostum!

Sözde yukarıdakileri yapanı kendine, ülkene yakıştıramadığın için mücadele ediyorsun...

Yapmayana da lider demiyorsun.

Çünkü içten içe hoşuna gidiyor o tavırlar... Seni de etkiliyor.

O sesin buğulu olması, o kızgın baba figürü...

Sen de tüm onmilyonlar gibi benzer çoçukluk travmalarından geçtin...

Sen de küçükken korkutuldun, ezildin, sus denildi...

Sen de hastalandın.

Şimdi onu "koruyan" figür sanıyorsun, gücüne gizliden hayransın.

Önce sen kendini tedavi edeceksin dostum.

İyileş!

Bu ülkenin muhalif parti başkanları, sırf senin güçlü lider arayışın yüzünden onun küfürlerine cevap vermeye çalışıyor!

Olmuyor! Komik oluyorlar! Zorlama! Onları cevap vermeye ittirme!

Bu ülkenin öyle liderlere ihtiyacı yok!

Bu ülkenin tek bir kişinin peşinden gitmeye ihtiyacı yok, çünkü onu yapabilmenin tek yolu yukarıdaki hastalıklı tavırlara maruz kalmak...

Bunları yapmadan bu ülkeyi yönetebilen tek kişi 1938'de öldü dostum..Bir daha gelmeyecek...Bir süper kahraman bekleme gafletindesin farkında değilsin! Senin bu gafletin mevcutun yolunu açıyor...

Senin sürekli bekleme modunda olduğunu o da biliyor ve 12 yıldır umutsuzca beklemeni kendi kitlesine gösterip puan topluyor...

Öyle bir lider çıkar gibi olsa, hemen medyası ile, pislik çetesi ile karalama itibarsızlaştırma kampanyası başlatıyor...adam kafasını gösterdiğine pişman oluyor...

Düşünsene daha "Çatı aday"ın ismi cismi yok, ama çoktan "Bunlardan doğru düzgün çatı aday filan çıkmaaaaz!"ı kabul etmiş ülkenin yarısı...Ulan bu neyin kafası?!

Mevcut aday sanki "Doğru", "Düzgün"!

Domatesi aday göstersek bundan iyi be, niye pes ediyorsun?!

Arkadaşım!

Bu ülke halkının liderliğinde gidecek! Halk gücü eline alacak! Türk'ü, Kürt'ü, alevisi, sünnisi, gayrimüslimi, ne kadar unsur varsa hepsi birleşecek!

Yakında lidersiz bir yönetimin ne demek olduğunu göreceksin!

Ülkem "Güçlü Lider" kontejanını, "Diktatörlük Sevdalısı" ile doldurdu ve hakkını kaybetti.

Şikayet etmeyi bırak, mevcut muhalefet parti liderlerine verebildiğin kadar destek ver!

Onları sadece halkının organizasyon personeli olarak gör...zaten öyle olmaları gerekir.

Bundan sonra LİDER BİZİZ, gerisi boş!

Tatava yapma! Bas Geç! İhsanoğlu bugün için doğrudur!

$
0
0
Eleştirirken ayaklarınız yere bassın dostlar...

Kısa bir araştırma gerçekten ne kadar dolu, bilgili ve saygılı biri olduğunu gösteriyor.

İnanç eksenli dünya görüşünün benimki ile ve benimkine benzer kişilerinki ile uzaktan yakından alakası yok.

Ancak karşısına geçip oturup, konuşabileceğimiz ve değerli bilgiler alabileceğimiz bir karakter.

Ülkede AKP iktidarı tarafından planlı olarak yükseltilmiş din hassasiyetine cevap verebilecek biri.

Üstelik bunu AKP'nin kendi tornasından çıkardığı "muhafazakarlık"şablonunun dışına çıkarak yapabilecek bilgi ve tecrübede.

Biliyorum bu ülkenin AKP karşıtı 55%'inin belki 30%'u "Ekmeleddin benim adayım olamaz" diyor...

Doğrudur...normal bir ülkede, normal şartlar altında benim de adayım olamazdı.

Ancaaaaak!

Farkında mısınız bilmiyorum ama ne normal bir ülkedeyiz, ne de normal şartlar altında yaşıyoruz.

Başımızda her gün binlerce insanı sırf mezhebi yüzünden katleden, ortadoğuyu kan gölüne çeviren bir örgüte terörist diyemeyen!

Hatta o örgüte finansal ve lojistik destek veren! Özetle cihatcı!

Sınırsızca çalan çırpan! Yurdumun fakir insanın cebindeki üç kuruşu da umarsız müteahhitlerine, yandaşlarına peşkeş çeken!

Kaba, ağzı bozuk! Üstelik bu davranış kalıbı ile ülkenin gençlerine berbat bir örnek olan!

45%'e dayanarak, koca bir ülkenin tüm unsurlarının yaşam tarzı üstünde karar verme hakkı olduğunu sanan!

İş hayatı, basın, yargı üzerinde korkunç bir baskı kurmuş!

Özgürlük anlayışı sakat!

O kadar dini bilgisine rağmen, 14 yaşındaki çoçuğun arkasından rahmet okuyamayacak kadar vicdansız!

Beni ve bu yazıyı okuyan binlerce insanı kendi "millet" tanımı içinde görmeyen!

Yalan konusunda efsaneler yazmış! Yazmaya devam eden!

Cumhurbaşkanı olduğu zaman başkanlık sistemini getirip, tüm gücü yasal olarak elinde toplamayı planlayan!

Bir Cumhurbaşkanı adayı var.

Domatesi karşısına koysan bundan daha iyi aday olurdu.

Ayrıca mevcutun seçmen kitlesinin içinde gittikçe radikalleşen, kafasında mezhep ayrımcılığını keskinleştiren, şidddete meyillendirilmiş bir kesim var artık....

...ki korkunç bir geleceğe gitme nedenimiz budur zaten.

İhsanoğlu bu savrulmanın önüne geçebilecek bir karakter. Ortadoğu'da akan kanın durması için sürekli mücadele veriyor.

O bu ülkenin normalleşmesinin ilk adımı olacaktır. Ülke öyle yağmalandı, ahlaki değerleri öyle erezyona uğradı ki, yeniden yapılanması için bir geçiş sürecine ihtiyaç var.

200 km ile b.k çukuruna düşüyoruz...

İhsanoğlu bir paraşüt. Bu kontrolsüz düşüşü yavaşlatacak, iniş yerimizi değiştirmek için bize nefes aldıracak bir aday.

Bi de kibar be!

Ya insaflı olun!

Özlemediniz mi kibarlığı?!

Şimdi hiiiiç tatava yapmayın!

Sanki aylardır aklınızda çok kuvvetli adaylar vardı da söylemediniz!

Oyunuzu rehin alındı gibi hissediyorsunuz evet! Ama o rehin alınanı çok oluyor zaten, şimdi şikayet etme! Önümüzdeki 3-5 seçim daha şikayet etme!

Kafandaki idealler için değil, bu ülkenin on milyonlarca pırıl pırıl insanının geleceği için!

BAS GEÇ!






Damatsız Düğün Ne Ki? Damatsız Yaşıyor Bu Kadınlar!

$
0
0
Ev taşıyorum bu ara...yorgunluktan geberiyorum ama yazamadan duramadım...

"Damatsız Düğün Yaptı" başlığını ilk okuduğumda normal bir düğün sürecinin hemen öncesinde damatın kaçtığını filan düşünmüştüm. Yok öyle değilmiş...38 yaşındaki coğrafya öğretmeni Özlem Yet, "damata gerek yok" diyerek bildiğin düğün yapmış...Konuklar, takılar, el öpmeler vs...

Vay be!

İnternet hanımefendiye yapılan övgüler ile dolu...İnsanlar cesaretine hayran..."Bravo!" diyenler, "Damat'a ne gerek vardı zaten canım!" diyenler...


Valla ben ne övüyorum, ne yeriyorum...Sadece yorumluyorum, aşağıdaki gibi:

Aslında bu yapılan, ki bildiğim kadarıyla dünyada bir ilk, kadınların erkek denilen yaratığa nasıl baktığının çok açık seçik bir dışavurumu. Erkek bir araç, kadının mutluluğu için bişi işte. Önemli olan onun mutluluğu. Bu mutluluk denen şey çok geniş ve rengarenk bir tablo kadın için. Tablonun içinde genç kızlığa adım atılmasından, okulun en popüler çoçuğu ile çıkmak, işyerindeki en kıdemli ve yakışıklı bekar erkekle seviyeli bir ilişki yaşamak, Alaçatı'da tatil yapmak, bol bol bronzlaşmak, ara ara melankoliğe bağlamak, güzel mekanlarda içilen şaraplar, rakılar, nişan, evlilik, gelinlik, dillere destan düğün, güzel bir ev, şahane oturma odası takımı, yüksek topuklular, hamilelik, çocuk, büyüyen çocuk vs vs. var. Rengarenk bir tablo. Ve bu tabloda erkek "ismi" ile değil "cismi" ile mevcut. Sıfatları ile mevcut. Örneğin okulun en popüler çoçuğunun isminin pek önemi yok ama onun başkanlık yaptığı sosyal klüplerin, kaptanlığını yaptığı okul takımının başarısı filan gibi sıfatlar değerli. İşyerindeki en kıdemli, gözde bekar adamın da bir "ismi" yok. Ancak en üst seviye şirket arabasına biniyor olması, bu yalan salak dünyanın uydurduğu hiyerarşi sembollerinin en değerlilerine sahip oluyor olması önemli. E düğün farklı mı? Şimdi durun bir düşünün...

KAÇ DÜĞÜN FOTOĞRAFI GÖRDÜNÜZ?

...

Binlerce değil mi? Facebook gelinlerin paylaştığı düğün fotoğrafları ile dolu.

Arkasında sürü halinde çocuk olduğu halde kürsüye yürüyen gelin...

İmza atan gelin...

Ayağa bastıktan sonra zafer işareti yapan gelin...

Ayakkabısının tabanını gösteren gelin...

Çiçeği arkaya fırlatan gelin...

Duvağı çıkarmış göbek atan gelin...

Havaya hop hop fırlatılan gelin...

Topuğu kırılmış ayakkabıyı çıkarmış, yalın ayak halay çeken gelin (Iyyyy...)

sonra...

Phukette veya Maldivlerde istakoz yiyen kadın...

Denizde DaVinci'nin kolları açık insanını taklit eden kadın...

Yeni eve kayınvalide, kayınpeder kabul eden kadın...

Kocaya yemek yapan kadın...

Ultrasonun sonucunu açıklayan kadın...

Karnı burnunda kadın...

Bebek yanakta kadın (Burada koca da kendini üstten kareye sokar)

Büyüyen çoçuğun yaş icabı salaklıklarını paylaşan kadın...

Kadın, kadın...

Hep kadın!

Koca???

Koca tüm bu tabloda kimliği olmayan bir vitrin mankeni. Tüm bu yapılanlarda o kadar az yer buluyorki kendine. Biliyorum şimdi bir sürü kadın, "Ne alakası var, ben kocama aşığım bir kerem!" filan diye itiraz edecek. Aşık değilsin, sevmiyorsun demiyoruz. Dediğimiz sen kendini ondan daha çok seviyorsun. Sen kendini öyle çok seviyorsunki, senin oyununda rol çalmadığı sürece, yardımcı oyuncu rolünü iyi yaptığı sürece senin kocandan iyisi yok. Senin dünyaya göstereceklerin var! Sen bir starsın aslında! Kocan tabiki sana destek olacak değil mi? Yoksa niye evlenirdin ki?

Sorun şu...siz bu büyük oyun uğruna aslında mutsuzluğu da çağırıyorsunuz. Erkeklerinizi öyle kimliklizleştiriyor, öyle bastırıyorsunuz ki, hepsi sağa sola savrulan bez bebekler gibi hissediyor kendilerini. Bir fotoğraf karesinden diğerine rollerini oynuyorlar...ve sonunda anlıyorlar. Başrol her şekilde kadının. Kadınlar onlarla kendi filmlerini çekmek için beraberler. Ahhhh ah! Sen adama böyle davran, kişiliksizleştir, mutsuz et, uyandır, bilinçlendir, ardından "Düzgün adam kalmadı canım!" diye bağla...Senin düzgün adamın sen tiratını atarken hiiiiç kımıldamadan duracak yardımcı oyuncu be kadın!

Yukarıdaki hanımefendi erkekleri kimliksizleştirmenin en zirvesini gösterdi bize. Aslında biz erkeklerin çoğunun farkında olduğu bir gerçeği bir kez daha, çok çıplak bir şekilde çarptı yüzümüze. İşin acısı düğüne katılan onlarca akraba, eş, dost var. Nerede ise tamamı kadın. Yani bu "kimliksiz erkek" ve "başroldeki kadın" ikilisi öyle kabul görmüşki toplumda, bir sürü insan sanki normal bir düğüne gidermiş gibi gitmiş. Bir kız arkadaşım bir mülakat tecrübesinden bahsetmişti. Şu "hayattaki en önemli 3 başarınız sizce nedir?" diye gerzek sorular var ya, ha işte bunu sormuş bayan IKcı, bayan adaya. Sonra da "bunlardan biri evliliğiniz de olabilir" diye örnek vermiş. Bu yani.

Bir kadının en büyük başarısı, ki benim tanımıma göre onu en çok mutlu eden en gerçek şey, çocuk doğrumaktır. Gerçekten çok acılı bir süreç sonunda bir canlı yaratmaktır başarı. Terfiler, okulda başarılar filan bile yalanken, evlilik gibi en uyduruk ritüeli başarılı diye empoze eden zihin sahtekarlarından sıkılmadınız mı kuzum? Alaçatı'da yapılan checkinlerden bıkmadınız mı?

Kadın cinsimizin ciddi bir uyanışa ihtiyacı var. Kendilerini saran bu "yalan dünya" tablolarını süratle parçalayıp, yırtıp, yakmaları gerekiyor. Kadınlarımız kendi mutsuzluklarını çağırıyorlar ısrarla farkında değiller.

Tüm "kimliksiz erkeklere" ve "başroldeki kadınlara"

93'te Benzin Bidonu Tutan O Eller, Bugünün Kutsal "Milli İrade"si

$
0
0


Düşünün...

Bir kent merkezinin nüfusunun nerede ise tamamı bir toplu katliam yapmış.

...veya katliama ortak olmuş.

33 pırıl pırıl, masum insanı çatır çatır yakmışlar!

Tezahuratlar, alkışlar eşliğinde.

Cinayet bittikten sonra da yardım ve yataklık devam etmiş...

Arananlar halk tarafından yıllarca saklanmış.

Hatta saklanmamış, işlerine güçlerine devam etmişler...

...kimse ne tutuklamış ne bişi.

"Yananlardan mısın, yakanlardan mı?" sorusuna gururla "Yakanlardanım!" demiş.

O kent hiiiiiç bedel ödememiş.

Mesela Almanlar yaptıkları yüzünden her yerde soykırım anıtları yapıp özür dilerken...

Bunlar önce cinayet mahallini tamir etmişler sonra kebabçı yapmaya filan kalkmışlar.

Her yıl anmaya gelen yüreği yanık insanlara saldırmışlar.

Olay sırasında, sonrasında ve hala...

..."siyasiler" denen pislik, aşağılık, fırsatçı zümrenin çoğunluğu...

...cinayeti işleyenleri koruyan demeçler vermiş.

Hatta dava bile bile zaman aşımına uğratılmış.

Davanın düşmesi bizzat başbakan tarafından tebrik edilmiş.

İktidar partisinin onlarca milletvekili bakanı bu katillerin avukatı olmuş.

Hmmm.

O katillerin o günden beri hep beraber yaptıkları başka bir eylem daha var.

Aynı çoşku ile, aynı birlik beraberlik ile:

Oy vermek!

21 yıl önce benzin bidonu, balta, sopa tutan eller...

...21 yıldır oy pusulası tutuyor.

21 yıldır onun işlediği cinayeti görmezden gelene, yardım yataklık edene oy veriyor.

Beraber temizleniyorlar,  aklanıyorlar, adaletten kaçıyorlar! Ohhh!

Bu temizlemek eylemini meşrulaştırmak için bi de güzel ad koyuyorlar!

"MİLLİ İRADE"

Kulağa hoş geliyor di mi?

Dolu dolu böle!

Bak bir daha yazalım, şöyle diyaframdan nefes al oku bak:

"MİLLİ İRADE!"

...nasıl...ferahlatıcı değil mi?

Nasıl da unutturuveriyorsun değil mi o cinayeti?...

Onbinlerce insanın azgın haykırışlarını...

Otel yanarken attıkları zevk çığlıklarını.

Halbuki gözünle gördün değil mi canlı yayınlarda filan?

Ama olsun...Bir daha diyelim:

"MİLLİ İRADE!"

Ohhh! Geçti...

Bu cümlenin arkasına saklanıp gözünle gördüğün daha neleri unutturdular değil mi?

O suçları işleyenler ve ortakları...

...ne zaman suçüstü olsalar "MİLLİ İRADE!"

Hop bitti!

Anladın mı şimdi o "MİLLİ İRADE!" dediğin şey kimlerin silahı?

Sivas'ta 93 yazından beri yapılan her seçimde sandığa bedenler atılıyor aslanım bedenler!

Öldürdüklerini gömüyorlar o sandığa!

Sonra işlerine gidiyorlar, eşlerine gidiyorlar, ibadete gidiyorlar.

Anladın mı şimdi neden ikide bir diktatör bozuntusu "BU MİLLET ONLARI SANDIĞA GÖMER!" diye böğürüyor!

Sen ordaki "GÖMMEK" fiilini metafor mu sanıyorsun hala?

Millete suçtan nasıl kurtulacağını gösteriyor.

Millet, iktidar elele yürüyor!

DURMAK YOK YOLA DEVAM!

18 yıl sözde "firari" olan ve Sivas'taki evinde huzur içinde ölenlerden biri






Açtın mı Markalı İftarını? Allah Kabul Etsin Aslanım!

$
0
0
Farkında değilsin değil mi?




Koca çadırın yazısı 2 kilometreden okunuyor...

"Hede Hede Belediyesi Büyük İftar Çadırı"...

...yazının bitiminde çiçeği burnunda belediye başkanının koca bir resmi, böle gülümsek suratı, yanaklar kırmızı filan.

Giriş kapısında upuzun bir liste..."Çadırımıza destek olanlar"

"Budu budu inşaat, zata zota tekstil, cincon gayrimenkul, vs vs"

Önünde nereden baksan bin kişi filan kuyruk olmuş...Gözler yakındaki camiinin minarelerinde.

Bir kısmı oturduğu kahveden çıkmış gelmiş, bir kısmı işten dönerken bir yarım saat mola vermiş.

Lakin nerede ise hepsi gayet normal giyimli, ortalama halk işte.

Servis yapacak garson çoçuklar tatlı kutularını bir bir indiriyorlar arabadan. "Bolşeker Sütlü Tatlıları!"

Servis başlıyor...

Alıp oturuyorsun sırtlığına "Civciv Hırdavat" yazısı yapıştırılmış plastik sandalyeye.

Soğuk "Zortlak Emlak" yazısı damgalı plastik kapların içinde etli pilav, fasulye, turşu...

...yanında plastik kapta "Börükoğlu ayranı".

Gözün minik şeffaf poşetteki hurmada...Açlıktan poşetin üzerindeki "Hacı Dümbül Şekerlemeleri" yazısını bile görmüyorsun...Kolay mı 14-15 saat

Uzun florasanları kıpraşa kıpraşa yanıyor minarenin.

Hurmayı götürdükten sonra...

...üzerinde "Milli İrade Ekmek" yazan poşeti yırttıp çıkarıyorsun ekmeği...tatsız tuzsuz ama olsun.

Tüm plastik kapların altındaki plastik servis tabağının üzerinde bir kağıt görüyorsun...farketmemişsin o ana kadar...

"Züçler hipermarketleri! Her zaman en ucuz, her zaman en kaliteli!"

O haftanın indirimli "tombili ayçiçek yağını", "korkırmızı mangal kömürü" resimlerine baka baka yiyorsun iftarlığını...Allah kabul etsin. İhtiyacın vardı, iftarlık alacak paran yoktu filan di mi? O yardımsever şirketler ve benim gibi hayırsever vergi verenler sayesinde karnın doydu. Ne güzel.

...

Aynı anda 15-20 km ilerdeki apartmanın bodrum katının kapısı sessizce çalındı. 2 kattaki Piraye Teyze'nin elinde ufak emaye tenceresi olduğu halde bekledi. İçinde öğle pazarında aldığı taze fasulye vardı sıcak sıcak. Tavuklu. İçeriden gelen çatal kaşık seslerinden bir eksildi. Çorapsız ayakların doygun darbeleri yaklaştı kapıya. Usulcak açıldı kapı. Mahçup bir çift bakış şöyle bir dokunuştan sonra kaçtı Piraye Hanım'ın gözlerinden aşağıya doğru...

"Ablacım ne gerek vardı, çok sağolasın"

"Hatice kızım, topu kaçırdım affet. Bizim bey iyice yaşlandı, huysuzlandı bu aralar, sofrasını tam hazır edeyim derken anlamamışım vakti."

"Aaa olur mu öyle şey Piraye abla, ben de mercimek çorbası yaptıydım, gel içelim beraber"

"Sağolasın kızım, şimdi çatlar benimki yukarda, iftarda yalnız bıraktın filan der. Allah kabul etsin."

"Allah razı olsun..."

Kapının aralığından boy sırasında, bağdaş kurmuş 3 çoçuk görüldü. Ortadaki tencerenin içindeki çorbaya salladıkları kaşıkların sesinden kapıyı duyamayan 3 çoçuk.

Allah kabul etsin hepsini...Sizin de vicdanınız hangisini istiyorsa onu kabul etsin.

Adrasan Ölmemiş Ayakta! Sünger Bob Gören Masum Köylü Öyle Diyor!

$
0
0
Beş mi altı mı bilmiyorum artık...

Olimpos'tayım yine.

Bu sefer biraz uzunca süreliğine...Orange'da kalıyorum.

Barını bilirdim buranın, ismini çok duymuştum.

Kadir, Türkmen, Şaban, Bayram vs...Hep böyle Anadolu kökenli isim dayatması tüm pansiyonlarda :)

Hepsi de gayet değerli insanlar, çoğu buranın yerlisi ve pırıl pırıl işletmeleri var ayrı...

...ama "Orange" güzel isim be! Çekici :)

Mekan da güzel...

Çok rahat...personel ilgili...yemekler tam istediğim gibi, az etli, ferah.

Hamaklar, çardaklar maksimum miskinliğe çağırıyor...odalar rahat.



İnternet filan da var...ki bunu yazabildik.

E ucuz da...denize en yakın yerlerden biri...

İşletmeci ve barda duran Abdullah çok ilgili, sağolsun. Söylemek yetiyor ihtiyacı.

...yalnıııız

Sakın ola çoluk çocuk şöyle her şey dahil bir tatil yapayım, bol bol yanayım, yanarken mojito mu içeyim filan, veya iki kanka hatun düşürmeye gidelim, sabahlara kadar eğlenceye akalım falan diye düşünmeyin. Olimpos böyle düşünenlere göre değil.

Kitap okuyun, yazı yazın, dünyanın bin yerinden bin insanla tanışın, sohbet edin, paylaşın, uyuyun...

...duşu, kabini olmayan kumsalda serinleyin...o kadar.



Bi de benim gibi manyağa bağlayıp öğle sıcağında 10 km'lik Adrasan, Çıralı yolculuklarına filan çıkabilirsiniz işte.

Ne yürüdüm be!

Adrasan'ı merak ediyordum yangından sonra, durum ne kadar kötü diye.

İyi de olmuş merak ettiğim, o yolu yürümek ayrıca iyi olmuş. Yine orjinal yerler gördüm, güzel insanlar tanıdım.

2 kilo filan verdim, bir de çanta izli güneş yanığım var hayırlısı ile.


Garip bir tepenin üzerinde garip bir zeytinlik buldum mesela...bi de garip, insan yapımı bir gölgelik...hiç bir şeyin ortasında...Spongebob bir ağaça takıldı, cantamdan çıktı. Dedim bu bir işaret, yarım saat dinlenmece.



Yol kenarında, her çivisine kadar 50'lilerin Amerikası'nı yansıtan bir pansiyon. Fena çekici...gidicem oraya bişiler içmeye.



Hunharca kelleştirilmiş başka bir alan...Devlet baba bişi yapıyor belli.

Adrasan girişinde beni bahçeden görüp çağıran iki Teyze:




"Gel hele gel! Kimsin sen nesin? Niye üstün çıplak? Yanarsın oğlum böyle? Oy ayağında bot var! Pişik olacak yavrım! Sırtındaki ne resmi hele? Kuş mu? Ne kuşu? Çıkar mı o? Nereden geldin? Haaa Şişli! Evli değil misin sen? Abooo! O ne sırtındaki? Ne bebeği o? Sünger pop mu??? Heee...Su iç hele ha! Soğuk buz gibi! Sahile burdan böle gidecen, 20 dakkada gidersin ha! Yangın mı? Aman nolcek, bi  tepe yanıverdi, bişi yetişmezdi ki orada! Hadi kolay gelsin!"




Offf, hallaç pamuğu gibi attılar beni. Canları sıkılmış, eğlendiler, kullandılar beni :)

Adrasan'ın bir tepesi gitmiş...Ama kavrulmuş ağaçlar hala duruyor. O yüzden belli bir mesafeye gelene kadar zararı anlayamıyorsunuz. Bunlar şimdi sökülüp yenileri dikilecek, o zaman tatsız bir görüntü olacak. Lakin tamamının gitmesinden iyidir.

...ama o pansiyonlar...

İçim acıdı...bunlar Olimpos'taki gibi de değil, gayet normal binalı filan...

Yanmış yatırımlar...

Sigortası da yokmuş çoğunun...

Sert.

Ancak yatak kapasitesinin belki anca 5% i gitmiş...çoğu pansiyon yerinde.







Her şeye rağmen Adrasan ayakta


Ayıp olmasın diye tişörtümü giyip, güzel tasarımlı bir cafede patates kızartmasına dalıyorum...

Saat 18:30 filan...

Son Olimpos arabası 18:00'da kalkmıııış!

Ver elini otostop!

Kadir ile Yüksel alıyor beni...film çekimi için anlaşma yapmışlar Adrasan'da...Yapımcı, oyuncular.

E meslektaş sayılırız...Sohbet muabbet. Normalde Antalya merkeze gidecekler ama benim için yolu uzatıp Olimpos'a bırakıyorlar.

Ayak uzatmaca...kitap okumaca...akşam yemeği sonrası Solera'dan Yüksel geliyor.

O da Bayram'da kalıyor, sıkılmış. Muabbet ediyoruz.

Şimdi şarap evi Solera, Yüksel, Süleyman, Evrim, Sabri gibi bir konumuz varki, o başka zamanın yazısı. Bildiğin özel bir zamanın yazısı.

Büyük ekrandaki maça bakmadan bitiriyorum günü.

Bu mudur? Valla bu...aslında her şey bu.


Beyin Bitiren Eylem #MuslukAçİstanbulunSuyunuBitir

$
0
0
"Cumhurbaşkanı olunca Kuran'ı Kerim'i yasaklayacak mısınız?!"

...diye sordu bir zavallı.

Ekmeleddin Bey etrafındakilerin şaşkınlık ve tepkisine rağmen gayet soğukkanlı şekilde terketti mekanı.



Trabzon'da cami çıkışında, bir AKP bez bebeği tarafından soruldu bu soru...

...kafatası yandaş medya tarafından özenle boşaltılmış ve çöple doldurulmuş, az eğitimli nice insanımızdan sadece biri.

Şimdi bu garipten çok yok der geçersiniz ama...

...Ih ıh...öyle değil...Çooook var, malesef çok.

Malum faşistin ikide bir "Benim milletim!" diye hitap ettiği 50% lik bir kesimin önemli bir kısmı malesef bu kadar kandırılmış vaziyette.

Hiç kızmayın bu zavallıya, iktidarın en önemli silahının etkisi altında diyoruz uzun zamandır:

KİTLE İLETİŞİM SİLAHI

Bu öyle bir silahki, eğer doğru ve çok yönlü bilgiye erişim imkanınız yoksa, çok kısa bir sürede sizi etkisi altına alıyor...

...tüm sinir sisteminizi ele geçirip size en korkunç işleri yaptırabiliyor.

Ekmeleddin Bey'e salak soru sormak bunlardan en masumu...daha neler var.

Örnekler:

Kabataş'ta deri pantalonlu, üstü çıplak, zincirle filan dolaşan gezicilerin türbanlı dövüp üzerine işediğine inanarak özgürlük mücadelesindeki insanlardan nefret etmek...

İstanbul trafiğini Gezicilerin tıkadığını sanmak...

İki dünya savaşı çıkarmış iki rakip ülkenin, İngiltere ve Almanya'nın, yükselen Türkiye'yi durdurmak için planlar yaptığını sanmak (Yiğit Bulut denilen ultra zeki(!) senariste selamlarla)...

"Ya saate bakarken Reza Bey yanımdaydı, benim adıma getirtiverdi yurtdışından" seviyesindeki zavallı mazeretlere inanmak...

Atatük'ü Yahudi bir ajan sanmak...

Ergenekon'u gerçek sanmak...

Abdülhamit'i hiç toprak kaybetmemiş bir Ulu Hakan sanmak...

İstiklal savaşını hiç yapılmadı sanmak...

Soma'daki madende cemaat sabotaj yaptı sanmak...

Tepemizdekini vicdanlı sanmak filan.

Daha çok örnek var...yandaş medya senaristlerinin hayal güçleri nereye uzanırsa ona inanacak kadar zavallı, akıldan, bilimden uzak, gerçeklikten uzak bir güruh bu.

Sorgusuz sualsiz itaat eden bu kitleye bugün söylediğiniz şeyin tam tersini yarın söyleyin yine inanıyor.

Örnekler:

Dün: Cemaatin hayır işleri yapan çok değerli bir yapıdır, Pensilvanya'ya selamlar gönderiyoruz!
Bugün: Allah belasını versin bu parallellerin!

Dün: Darbeci, vatan haini komutanlar!
Bugün: Kumpas kurulmuş vatanseverler!

Dün: Esad kardeşimizdir evet!
Bugün: Allah belanı versin Esed!

Dün: Ben terör örgütü liderleri ve kabile reisleri ile görüşmem!
Bugün: Kan dökülmesin diye herkesle görüşülür tabi. Barzani de kardeşimizdir, ehi :)

Öğlen: Kandilden gelen kafilenin bölge halkı tarafından çoşku ile karşılanması çok güzel bir olay
Akşam: Kimsenin bizim iyiniyetimizi süistimal etmesine müsade etmeyiz!

10 dakika önce: Gönlümde başkanlık var
10 dakika sonra: Ben öyle bişi demedim!
Bugün: Evet başkanlık istiyorum!

1 dakika önce: Bir densiz bize boyu kısa demiş! İşte bu ırkçı zihniyet böyledir!
1 dakika sonra: Önemli olan boy değildir, soydur soy!

falan filan...liste uzar.

Peki bu "ne söylenirse hiiiiiç sorgulamadan inanan" kitlenin önüne sunulan son yemek nedir?

"Geziciler muslukları açık bırakıp İstanbul'un suyunu bitirecek!"

:)

İktidarın yayın organı ve paralı kalemşörlerinin en zekilerinin(!) çalıştığı Yeni Şafak'ın son haberi :)))



Engin Ardıç filan lanet okumuş mesela bu musluk açıcı gezicilere :)))

#MuslukAçİstanbulunSuyunuBitir diye yalandan tag açılmış twitterda :)))

Biz böyle gülüp geçiyoruz ama ıh ıh...o 30% filan buna inanıyor arkadaşım.

Şöyle düşünün...

İstanbul'un su sorunu yıllardır biliniyor...

Buna 20 küsur yıllık belediye, 12 yıllık siyasi iktidarlıklarında çözüm üretemişler...

Sürekli "yok öyle bişi" demişler...

Suyla ilgili sağlam bir çözüm bulmak yerine "Çılgın projelerle"İstanbul'un son su havzalarını kurutacak süper zeki işler planlamışlar...

Lanet olsun zamanlamaya, tam malum faşist Cumhurbaşkanlığı yarışına girdiğinde sular dibe dayanmış...

Su kesintisi yapılsa dert, iktidardan bilinecek, seçim riske girecek...

O zaman ne yapılıııır?! Özenle bu beceriksizliği atacak bir suçlu aranır!

O zavallı 30%'un kafasındaki "doğal suçlu" bu iş için en uygun adaydır her zamanki gibi!

"GEZİCİLEEER!"

Oy anam!

:))

Hazır başlamışken devam edelim dostum, yorulmasın KİTLE İLETİŞİM SİLAHLARINIZ:

Geziciler ayak serçe parmağınızı vurduğunuz sehpadır...
Geziciler iftar yaklaşırken sinirli olmanızın nedenidir...
Geziciler ortalamanın üzerindeki sıcaklıklardır...
Geziciler uzun yanan kırmızı ışıktır...
Geziciler sütten zamansız kesilen ineğinizdir...
Geziciler ayağını kesen midyedir...
Geziciler sizi komşunuzun namusuna göz diktirendir...yoksa bakmazdınki sen...
Geziciler yemek sonrası mide yanmasıdır...
Geziciler geçen sene vefat eden annenizin kanseridir...
Geziciler gece evinize usulca giren, siz uyurken tepeden bakan, sonra giden manyaklardır...
Gezicilerin Bonzai fabrikası vardır.

Alın size en az 3 aylık malzeme, tepe tepe kullanın.

Ama...

Kimse bana bu zavallı kitleyi etkilemenin siyaseten "Ustalık" olduğunu anlatmasın!

Bu oy verme ehliyeti olmaması gereken zavallıları etkileyip oyunu almak, ardından hırsızlık, yağma çarkını döndürmeye devam etmek siyaset filan değil, olsa olsa ahlaksızlıktır!

Milli irade denen ucubenin çoktan geçersiz olduğunun ispatıdır bu manşetler!

Kusura bakmayın ama benim muhalefet partim bu ahlaksızlığa ortak olmuyorsa, halkına bu yalanları söylemiyorsa kimse onu "başarısız" olarak değerlendiremez!

O aksine tüm pisliğin içinde biraz beyaz kalabildiği için başarılıdır! İsterse bir oy alsın!

Ülkenin en az 30%'u aklını kaybetmiş, attığı oyun hükmü yoktur!

Hükümsüzlere karşı durmak insanlık vazifemizdir!


--- Article Removed ---

$
0
0
***
***
*** RSSing Note: Article removed by member request. ***
***

Tamam tamam...yenildik...siz yendiniz...Ama!

$
0
0
Biz çoktan satın aldık seçim denen aptal oyununun sonucunu dostum.

Tamam tamam...

Biz yenildik, siz yendiniz!

Balkonda konuştunuz! Elele poz verdiniz!

Saldırdınız bize hunharca!

Kendinizi iyi, çoook iyi hissettiniz!

Günün galibi sizsiniz.

Ama unutmayın...

İşin sonunda...

Tarihin ışığında...

Çocuğumun gözünde...

Yetimin ekmeğinde...

Şehidimin canında...

Yüreğimin sıcağında...


BİZ KAZANDIK!

SİZ KAYBETTİNİZ!



"Milli İrade" denen ucube bugün öldü, Yaşasın "ÖZGÜR İRADE!"

$
0
0


Evet "Milli İrade"öldü! Artık yok!

Bu toprakların hiç görmediği kadar aşağılık, ahlaksız bir Cumhurbaşkanlığı seçim süreci yaşandı ve bu toprakların hiç görmediği kadar ağzı bozuk, hırsız, ırkçı biri bu ülkenin Cumhurbaşkanı oldu!

Üzerinden lapır lapır pislik dökülürken,  umarsızca, ahlaksızca, vergi verenler tarafından sağlanmış tüm devlet enstrümanlarını kullanarak...

Hiç bir hesap vermemecesine, dini sömürerek, hakaret ederek, ötekileştirerek, komşuyu komşuya düşman ederek, bayağılaşarak seslendi millete!

Ya bizzat sahibi olduğu ya da kıskaca aldığı basındaki satılık kalemler, televizyonlar aralıksız çalıştı onun için! Yalanın, iftiranın, hurafenin bini bir para oldu!

E herkesin kutsal sandığı, zeki sandığı, vicdanlı sandığı "millet" ne yaptı peki?

Sünni islama yoğun olarak inanmış kitle, kendisi dışında kimse ile empati kurmaya gerek duymadan gitti oyunu gönül rahatlığı ile verdi...

Büyük farkla Cumhurbaşkanı seçti! Hiç umursamadı, hakarete uğrayan "diğer" kitleler ne düşünür, sünni islam pratiklerini onların anladığı şekilde uygulamak istemeyenler ne yapmak ister. Gitti attı...

İyi de oldu...

İşte bu "Milli İrade" denen kutsallaştırılmış biblonun ne kadar ucuz, ne kadar basit olduğunu ispatladı!

Şimdi paralı kalemşörler saldıracak! "Nası koduk ama, şiştiniz mi?!" yazıları dolacak tüm çarşaflar!

Şişmedik... Hatta hiiiç acımadı... Biz bunu biliyorduk. VIZ GELİR TIRIS GİDER!

Ona oy atmayan kimse artık "Milli İrade" ye inanmıyor! BİTTİ!

SAYGI DUYMUYORUZ!

BİZ BİREYİZ! BİZ ÖZGÜRÜZ!

BİZ SENİN DAYATMALARINA GÖRE YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLİZ!

BİZ KİMSEYE ZARAR VERMEDİĞİMİZ SÜRECE İSTEDİĞİMİZİ YAPARIZ!

BİZ İNANCIMIZI, İNANÇSIZLIĞIMIZI, MEZHEBİMİZİ, IRKIMIZI, KÜLTÜRÜMÜZÜ İSTEDİĞİMİZ GİBİ YAŞARIZ!

BİZ ÜMMET DEĞİLİZ!

BİZ OSMANLININ TORUNU DEĞİLİZ! O BU TOPRAKLARDAKİ HERKESİ YÜZYILLARCA KEYFİ UĞRUNA SÖMÜRMÜŞ, CAHİL BIRAKMIŞ, EMPERYALİST BİR AİLEDİR!

BİZ ÇOÇUĞUMUZA DAYATTIĞIN BAĞNAZ, TEK MEZHEPLİ DİN EĞİTİMİNİ KABUL ETMEYİZ!

BİZ, BİZİM VERGİLERİMİZLE TERÖR ÖRGÜTLERİNİ BESLEMENE, MASUMLARIN KANLARINI AKITMANA İZİN VERMEYİZ!

BİZ MÜRİT YAPTIĞIN ZAVALLI KOYUN KİTLENİN TEHDİTLERİNE KULAK ASMAYIZ!

BİZ, SENİN GİBİ RUHANİ GÖRÜNÜMLÜ OLUP DÜNYEVİ ZEVKLERİN PEŞİNDE KOŞMAYIZ!

BİZİM AHLAKIMIZ BACAK ARAMIZDA DEĞİL, BAŞKASININ HAKKINI YEMEMEKTE, ADİL OLMAKTA!

BİZİM İÇİN SEN HARİÇ HERKES İNSAN! HERKES EŞİT, DİNİ, IRKI, İNANCI NE OLURSA OLSUN!

BİZ, SENİN KALEMŞÖRLERİNİN SAÇMASALAK KOMPLO TEORİLERİNE İNANMAYIZ!

BİZ DOĞAMIZI SEVERİZ, AĞACIMIZI, TOPRAĞIMIZI KORURUZ! GEREKİRSE BİR AĞAÇ İÇİN ÖLÜRÜZ!

BİZ YUKARIDAKİLERİ YAPTIĞIMIZ ZAMAN ÜSTÜMÜZE SALDIĞIN SİLAHLI KUVVETLERE DİRENİRİZ!

BİZ BİREYİZ! ÖZGÜR BİREYLERİZ!

SENİ TANIMIYORUZ!

ARTIK ÜLKEMDE "ÖZGÜR İRADE"YE GÖRE YAŞAYAN DEV BİR KESİM VAR!

1 DEĞİL, 10 DEĞİL, 100 SEÇİM DE KAZANSAN!

GÜCÜNÜ OĞLUNA, KIZINA VEYA BAŞKA HIRSIZ MÜPTEZELLERE DE AKTARSAN!

BİZ SENİN MÜRİTİN DEĞİLİZ!

BİZ SENİN "MİLLETİN" DEĞİLİZ!

BİZ SENİN "VATANDAŞIN" DEĞİLİZ!

SEN, SENİN OLMAYI KABUL EDENLERLE YAŞA, BİZE BULAŞMA!

BİZ BOYUN EĞMEYECEĞİZ! ÖLECEĞİZ, KÖR OLACAĞIZ, SAKAT KALACAĞIZ AMA BOYUN EĞMEYECEĞİZ!
YAŞASIN ÖZGÜRLÜK, YAŞASIN "ÖZGÜR İRADE!"

Çocukken Gülmenin Bedeli Büyükken Ağlamak

$
0
0
Robin Williams'ın da gittiği haberini aldık ya...

Hani dün geceki dolunayın bir de göz damlamıza yansıyacağı tutmuş gibi.

Zor...onlarla beraber biz de ölüyoruz parça parça.

Çoçuk kahkahalarımız, hayalgücümüz, rüyalarımız sönüyor bir bir.

Hook'taki Peter Pan öldü...

Müthiş cefakar dadı Mrs.Doubtfire öldü...

Müthiş eğlenceli ve sevgi dolu doktor Patch Adams öldü.

Hani bu rolleri onun kadar iyi oynayacak kim var derseniz, belki Dustin Hoffman derim, Tom Hanks derim, başka da diyemem.





Şimdi bakıyorumda bazı isimlerin ölmesi bizi neden çatırtadıyor...

İçimizden bişiler kopuyor...nedir o isimlerin ortak noktası?

Neden?

Onlar bizi biz yapanlarda ondan.

Her birinin bizim şu anki halimizde bir tuğlası var.

Televizyonun önünde yere bağdaş kurarak, gözümüzü ayırmadan seyrettiğimiz Adile Teyze'den öğrendik iyiliği, kötülüğü, yatma saatimizi...büyüklerden gayri bir kaynağımız daha vardı artık...onların karşısına dikilip akıl verdirecek kadar işledi bizi Masalcı Teyze.








Barış Manço bizi silik çocukluktan Türkiye'nin yıldızı yaptı...mikrofon uzattı, şarkı söyletti, hikaye anlattırdı...el kadardık, ekran karşısında şarkı söyleyece kadar özgüven aldık. "Adam olacak çocuk!" derdi ama bizi adam eden bizzat oydu işte.








Kemal Sunal tüm filmlerinde aklı en fazla bizim kadar çalışan çocuktu...onunla bizim gibi dalga geçerlerdi...aile büyüklerimizin arkadaşlarımızın bize yaptığı oyunların aynısını ona da yaparlardı...olmayan sevgiliden mektuplar, herkesin herşeyin iyi olacağına inanmışlık...ama sonunda hep kazandı...bizdik kazanan aslında.



Mavi Ay'daki eğlenceli dedektif David Addison (Bruce Willis) u nasıl beklerdik her hafta...beklediğimiz sadece bizi büyüklerin ligine sokan esprileri, şakaları değil, kendi sesinden daha yakışan bir sesi ona lütfeden Alev Sezer'di.




"Süper Baba"daki ideal tonton dede...hani ders kitaplarımızdaki, çizgi hikayelerdeki dede...Yakup Dede...İhsan Devrim.

Mükremin'in Babası Erdoğan Dikmen değil miydi bizdeki haşarı tarafın antitezi. Sanki bir yaramazlık yaptığımızda azarı ondan yiyecektik ama sırtımızı yine o okşayacaktı.


Ahhh Hüsnü Kuruntu Gazanfer Özcan! Herkes gülerdi ya, biz de herkese bakar gülerdik yerde.

Nice isimler...kimisi tek kanal döneminin armağanları bize, kimisi daha öncesinin. Işıklar içinde uyusunlar.

Kimler kaldı bizi biz yapan hiç düşündünüz mü?

Zeki-Metin! Teyp, video kasetlerini saatlerce dinleyip, izleyip dinleyip güldüklerimiz...büyüklerin bazı yerlerine daha dolu dolu güldüğü, bizim başka yerlerine güldüklerimiz.

Halit Akçatepe...

Münir Özkul...

Micheal Keaton (Beterböcek)...

David Hasselhoff...

Ayşen Gruda...

O büyüleyici sesiyle Ali Düşenkalkar...

Şener Şen...

Levent Kırca...

Tom Hanks...

Arnold Schwarzenegger...

Bruce Willis...

Stallone...

Spielberg...







Liste belki biraz daha uzar, o kadar.

Sonra zaten çoçukluk biter.



Yılmaz Özdil Üsluptan ve Abartmaktan Gitti

$
0
0



"Ne yolsuzluğu, biz binlerce km yol yaptık!"

"Yasin El Kadı'ya (Uluslararası islami terorist) kefilim!"

"Bu çapulcular dozerlerle ağaçları söktüler!"

"Üstü çıplak, altı deri pantalonlu 80 gezici, türbanlı bacımıza bira şişeleri ile saldırdılar, üstüne işediler!"

"Her alkol alan, alkoliktir!"

"Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak!"

"Onlar gemi değil, gemicik!"

"Apo ile görüşen şerefsizdir!"

"Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı!" (33 aydınımızı çatır çatır yakan katillerin zaman aşımından serbest kalmasını kutluyor)

"Kadın mı, kız mı belli değil"

"Başbakana "Yuh!"çekersen tokadı yersin!"

"İsrail dölü!"

"Ananı da al git!"

"Ne o 3 dil biliyormuş! Tercüman mı arıyoruz biz?!"

"Bunlar olağan şeyler. Bakın Amerika! Teknolojisiyle herşeyiyle...yıl 1907, iki ayrı madende grizu ve kömür patlaması kazası, 361 ölü" (Soma'da ölen 301 madencimizin acısını hafifletmek için Buffalo Bill'in yaşadığı zamandan örnek verirken)

...

"Başbakan Bilal olsun" diyen Yılmaz Özdil abarttı valla.

Ha bi de kötü üslubu var di mi?

"Mezarında TOMAlar nöbet bekleyecek, insanlar tükürmesin diye!"

Çok ayııııp! Haketmiş valla. Abartmayı, hakareti böyle düşük seviye yaparsan kovarlar adamı haklılar!

Halbuki;

"Sadrazam Bilal olsun, babası Padişah olsun, anası Hürrem olsun, Yiğit saray soytarısı, Cengiz lazımlığı tutsun, Reza haremdeki oğlan olsun" desen...

"Mezarında TOMAlar nöbet bekler ama millet senin mezarına tükürür, işer, cesedini çıkartır, köpeklere yedirir!" yazsan...

Şimdiye Cumhurbaşkanıydın Yılmaz! Bu millet seni en tepeye gözünü kırpmadan taşırdı.

Ah be Yılmaz ne yaptın, neden korktun?

...

Yılmaz Özdil'in gidişi ile tüm muhalefet yer altına girmiştir. Bundan sonra oradan saldıracağız. Haaaa, oranın kuralları serttir. Yere düşene kadar sürer dövüş. Sonra "naptık biz???" demeyesiniz sakın!

AĞZINIZA AĞZINIZA ÇAKARIZ!

;)

ESKİ ve YENİ TÜRKİYE FARKI :)

$
0
0
Şu "Yeni Türkiye"şeyi var ya...

Hani her yerde duyduğumuz, televizyonlarda sürekli anırılan, içi boş, hem de bomboş kavram.

Hani sanki tüm acılarımızı bitirecek sihirli kelime :)))

Şimdiiii....

Hadi "Eski - Yeni" karşılaştırması yapalım

Eski Türkiye Atatürk...
Yeni Türkiye Tayyip.

Eski Türkiye laiklik...
Yeni Türkiye dindarlık.

Eski Türkiye'de Kürt diye bişi yok...onlar dağ Türk'ü...Kart kurt filan...
Yeni Türkiye'de Alevi diye bişi yok...onlar sapkın bir mezhep...cem evi ibadethane filan değil.

Eski Türkiye'de okumak, mühendis, doktor olmak makbul...
Yeni Türkiye'de dini eğitim, imam hatiplik çok güzel.

Eski Türkiye kızlı erkekli oturmak...
Yeni Türkiye kız erkek bir arada ne alaka?

Eski Türkiye orduyu eleştirmeyen ulusalcı başyazar, köşeyazarı...
Yeni Türkiye AKP'yi eleştirmeyen dindar yazar.

Eski Türkiye'de solcular, dağdakiler vatan haini...
Yeni Türkiye'de geziciler, CHP'liler vatan haini.

Eski Türkiye'de düşman Yunanistan...
Yeni Türkiye'de herkes düşman...IŞİD hariç.

Eski Türkiye Bulgaristan'dan soydaş göçü...
Yeni Türkiye Suriye'den din kardeşi göçü.

Eski Türkiye'de yıldız sermaye Koç, Doğan, yeşil sermaye tukaka...
Yeni Türkiye Cengiz, Kalyon, Topbaş vs şahane, Koç, Doğan işbirlikçi vs.

Eski Türkiye'de Padişah vatan haini...
Yeni Türkiye'de "Padişahım çok yaşa!"

Eski Türkiye'de kudretli paşalar...
Yeni Türkiye'de kudretli bakanlar.

Eski Türkiye askeri istihbarat...
Yeni Türkiye Mit.

Eski Türkiye "Dış düşmanlar!"
Yeni Türkiye "Dış düşmanlar ve onların içerdeki işbirlikçileri!"

Eski Türkiye Asala terörüne kurban giden diplomatlar...
Yeni Türkiye başına çuval geçirilen askerler, rehin alınan diplomatlar.

Eski Türkiye çok kanala, çok sesli basına direnç...
Yeni Türkiye Facebook'a, Twitter'a direnç.

Eski Türkiye çok partili sistem, koalisyonlar dönemi...
Yeni Türkiye tek parti.

Eski Türkiye gizli ve tabana yayılmış yolsuzluk...
Yeni Türkiye merkezi ve açık açık yapılan yolsuzluk.

Eski Türkiye askere zorunlu saygı...
Yeni Türkiye Reza, Cengiz, Bilal gibi acaip tiplere zorunlu saygı.

Eski Türkiye "Beyaz Türklerin" evindeki akvaryum...
Yeni  Türkiye rövanş pisti.

Eski Türkiye Diyarbakır cezaevi...
Yeni Türkiye Silivri toplama kampı.

Eski Türkiye Cumhurbaşkanı frak, fötr şapka...
Yeni Türkiye Cumhurbaşkanı kareli ceket.

Eski Türkiye'ye mesafeli Ermeni...
Yeni Türkiye'de "Affedersin Ermeni"

Eski Türkiye "Benim memurum, benim vatandaşım!"
Yeni Türkiye "Benim aziz milletim!"

Eski Türkiye'de türban siyasal islamın simgesi...
Yeni Türkiye'de kahkaha atan kadın ahlaki çöküşün göstergesi.

Eski Türkiye'de Deniz Gezmiş, Mahir Çayan terörist...
Yeni Türkiye'de Berkin Elvan bile terörist.

Eski Türkiye'de "Hassas yerlerde konuşulmaması gerekenleri konuşan Aziz Nesin"
Yeni Türkiye'de "Yazmaması gerekeni yazan Fazıl Say"

Eski Türkiye faili meçhul cinayetler ülkesi...
Yeni Türkiye faili belli cinayetler ülkesi (Emri ben verdim!).

Eski Türkiye köşe yazısı ile hapse atılan yazar...
Yeni Türkiye köşe yazısı ile kovulan, aç kalan yazar.

Eski Türkiye iktidara yollanan "Şu gazetecileri, bürokratları işten çıkarın!" listeleri...
Yeni Türkiye patronlara açılan "Kovun şunu, nerede yazarsa yazsın!" telefonları.

Eski Türkiye faydalı ve kullanılan, sonra da çöpe atılan Kürt kökenli yazarlar...
Yeni Türkiye faydalı ve kullanılan, sonra da üzerine sifon çekilen liberal yazarlar.

Eski Türkiye'de egemenlerin çıkarına dokunmadığın sürece özgürsün...
Yeni Türkiye'de egemenlerin çıkarına hizmet ettiğin sürece özgürsün.

Sözün özü...

Bu eski kasanın makyajlı hali bile değil, kimse almaz ;)

Bugün "O"nun Adı Muharrem İnce Oldu!

$
0
0
Muharrem İnce, Türkiye solunun en kıvrak zekalı, dinamik ve heyecan uyandıran organik lideridir...

Önce meclisteki, tüm kitlelerin bam teline dokunan konuşmaları, ardından, devletin tüm gücüyle saldırdığı Yalova'daki şövalyevari mücadelesi ve zaferi, en sonunda CHP gibi klikler ve örgütler üzerinden tanımlanmış bir partide hiç kimseye sırtını dayamadan ve taviz vermeden, partinin kudretli liderine meydan okuması ve çok çok kısa bir sürede "inanılmaz" derecede yüksek oy alması bize bazı şeylerin mümkün olduğunu göstermektedir...

Geleneksel siyasete inanmayan biri olmama rağmen, Muharrem İnce'nin, gerektiğinde kollarını sıvayıp faşist diktaya karşı canı pahasına bizzat mücadele edebileceğini görüyorum...

Ulusalcı veya değil, yaklaşan ikinci gezi eylerimde gerekecek lider profiline uymaktadır. Birinci gezi bir egemenlere gönderilmiş uyarıydı ancak yaklaşan ikinci gezinin bir varoluş mücadelesi olacağı açıktır...Bizi Ukrayna'dakine benzer bir süreç beklemektedir...

O dönem geldiğinde ben ve benim gibi faşizm karşıtlarını organize edecek ve bu sefer sonuca ulaşacak yola yönlendirecek bir liderin olması elzemdir...

Adaylar listesinin ilk sırasında artık Muharrem İnce bulunmaktadır. İkinci sırada ise, çok acı ancak henüz hiç kimse yoktur. Bundan sonrası sadece zaman meselesidir...

Yılların "şişirme" isimlerinin artık gölge etmek, kafa karıştırmak yerine "O"nu destekleme vakti gelmiştir. O zaman belki, kişisel hırsları ve egoları uğruna yaptıkları hataların ve ülkeye kaybettirdiklerinin hesabını sormaktan vazgeçeriz.

Viewing all 90 articles
Browse latest View live